Anasayfa / Genel (sayfa 17)

Genel

Alâ bin Hadramî (r.a.)

Medine’de kurulan İslam Devleti gün geçtikçe büyüyordu. Kavim kavim, kabile kabile Medine’ye akın eden halk, Peygamberimizin sohbetinde bulunuyor, İslam’ın yüce hakikatlerini dinledikten sonra Müslüman oluyorlardı. Re­sû­lul­lah bir yandan Medine’ye gelen heyetlerle meşgul olurken, diğer yandan da komşu devlet ve hükümdarlara elçiler göndererek onları İslam’a davet ediyordu. İşte el­çi olarak vazifelendirilen …

Devamı

Adiyy bin Hâtem (r.a.)

Delilsiz, araştırmasız ve sadece taklidî olarak bir davayı benimseyenlerin, ileri­de karşılaşacakları küçük sarsıntılar karşısında tereddüde düşmeleri, hattâ o davadan vazgeçmeleri mümkündür. Düşünerek, akıl ve muhakeme ile bir dava­yı benimseyenlerin ise, ideallerine cansiperane sarıldıkları ve daha önce batıl davalarda gösterdikleri gayret ve sebatın fazlasını, girdikleri hak davada göster­dikleri görülmüştür. İslam tarihi …

Devamı

Abdurrahman bin Ebî Bekir (r.a.)

Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) oğluydu. Peygamberimizin kayın­bira­de­riy­di. Hz. Ebû Bekir’in bütün ailesi kendisiyle birlikte İslam’la müşerref olduğu hâlde, Abdurrahman bir türlü Müslüman olmaya yanaşmamıştı. Bedir ve Uhud Savaşlarında müşriklerin safında yer aldı. Hattâ bu savaşlarda mey­dana çıkarak çarpışacak er diledi. Hz. Ebû Bekir, haddini aşan bu oğlunu ce­zalandırmak …

Devamı

Abdullah bin Zülbicâdeyn (r.a.)

Saadet Asrı’nın mimarı, İki Cihan Güneşi Resûlulah Efendimiz (a.s.m.), Kur’ân hakikatlerini cihanşümul bir sesle ilan ederken, Cahiliye Devri’nin kökleşmiş batıl âdet ve itikatlarını da temizliyordu. İnsanlık tarihi içinde böylesine muaz­zam bir inkılabın eşine rastlanmamıştı. Âdet ve inançlarına, gelenek ve itikatlarına taassup ölçüsünü dahi aşan bir inatçılıkla bağlı olan Cahiliye Devri …

Devamı

Abdullah bin Zübeyr (r.a.)

Hz. Ebû Bekir’in kızı Esma (r.a.) ile cennetle müjdelenen 10 sahabiden biri olan Zübeyr bin Avvam’ın (r.a.) oğluydu. Hicret’ten sonra Muhacirlerden doğan ilk çocuktu. Hicret’in 1. yılında dünyaya geldi. Hz. Abdullah’ın doğumu bütün Müslümanları sevince boğdu. Müslümanlar âdeta bayram ettiler, “Allahü ekber!” sesleri semaya yükseldi. Onların bu sevinçleri, Yahu­dilerin yalanlarının …

Devamı

Abdullah bin Zeyd (r.a.)

Hz. Abdullah, Ensar’dandı. Akabe Biatı’na katılmıştı. Re­sû­lul­lah’a bütün kalbiyle bağlıydı. Peygamberimizle birlikte bütün savaşlara iştirak etti. Çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Mekke’nin Fethi’nde, Hazreç kabilesinden Hârisoğulları kolunun bayrağını taşıdı. Abdullah (r.a.), “Sahibü’l-Ezân” sıfatıyla tanınıyordu. Bu isim, namaz daveti olarak henüz ezan bilinmeden önce, onu aynen rüyasında gördüğü için verilmişti. Hadise şöyle …

Devamı

Abdullah bin Üneys (r.a.)

Suffe Medresesi’nin talebelerinden bir kısmı evlendikten sonra da bu nur mekte­bine devam ediyordu. Bunlardan biri de Abdullah bin Üneys el-Cühenî’ydi. Re­sû­lul­lah’a canını feda edercesine bağlıydı. Bedir ve Uhud Muharebeleri’nde İslam düşmanlarına göz açtırmayan Abdullah bin Üneys, Medine’ye biraz uzakta, çölde yaşayan bir bedeviydi.[1]Re­sû­lul­lah’tan aldığı hakikat dersi sayesinde in­sanlara doğruyu, güzeli …

Devamı

Abdullah bin Ümmü Mektûm (r.a.)

İslam’ın ilk yıllarında iman saadetine eren, Peygamberimizin müezzinlerinden olan, Medine’ye ilk hicret eden Muhacirler arasına giren ve 13 defa gaza ve seferler sırasında Peygamberimiz tarafından Medine’de vekil bırakılarak Müs­lümanlara namaz kıldıran Hz. Abdullah (r.a.), göz nimetinden mahrumdu, fa­kat kalbi ve basireti nurlu bahtiyarlandandı. İbni Ümmü Mektûm’un asıl ismi “Amr”dır, fakat …

Devamı

Abdullah bin Süheyl (r.a.)

Hz. Abdullah, İslamiyet’in ilk yıllarında Müslüman oldu. Müşriklerin dayanıl­maz işkencelerine maruz kaldı. Peygamberimizin müsaadesi üzerine Habeşis­tan’a hicret etti. Bir müddet orada kaldı. Rahattı. Kimse ibadetine engel olmu­yordu. Fakat bütün Muhacirler gibi o da Re­sû­lul­lah’tan ayrı kalmanın ıstırabını yaşıyordu. Daha fazla dayanamadı. Her türlü çile ve işkenceyi göze alarak Mek­ke’ye döndü. …

Devamı

Abdullah bin Selâm (r.a.)

İslamiyet ruhları yeni yeni fethetmeye başlamıştı. Saadet güneşi olan Peygam­be­ri­mi­ze inen âyetler bir yandan bütün insanlığı hak ve hakikate çağırırken, di­ğer bir yandan, bilhassa Ehl-i Kitab’ı bu yüce dine davet etmekteydi. Bu davete uyanlara ebedî saadet müjdesi veriliyordu: “Ehl-i Kitab’ın hepsi bir değildir. Ehl-i Kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk …

Devamı